Namaz bizi Allah'a (C.C) kul olmaya davet eden ibadetlerin sultanıdır. Namaz huzura duruş ve huzura kabuldür. Namaz bize Rabbim'izi ve kul olmamızı hatırlatır. Namaz bize sorumluluğumuzu, sınırlarımızı ve
müstakim oluşu, tevazuyu öğretir.
Kıblesi ile namaz, bir olan Allah'a yöneliştir. Kâbe eksenli bu yönelişle aynı zamanda mü'minlerin gönlünde manevi bir bağ ve birliktelik hasıl olur.
Namaz tekbiriyle Cenab-ı Hak haricinde her şeyi terk ediştir. Dilimiz "Allah-u Ekber" derken; ellerimizle adeta dünya'yı arkamıza alıp manevi yolculuğa başlarız.
Namaz kıyâmıyla bir diriliş ve Allah'ın huzurunda duruştur;
saf tuttukça safâ bulur her gönül, esrâr-ı zikrullâh ile Namaz rükûsuyla yalnız Allah'a teslim oluştur ve secdesiyle, kulluğun zirvesine varıştır. "Kibir kulelerimizden inip yerle buluştuğumuz an mirâciyemizdir." Başımız secdeye her vardığında bütün bencilliklerimizi bertaraf eder. "Rabbimize en yakın olmanın mutluluğuna eriştirir."
Namaz dünya'nın türlü türlü, hengâmeleri içerisinde kaybolmaya yüz tutan benliğimizi, gönlümüzü yeniden ihya ve inşa etmektir. Çoğu zaman kalabalıklar içerisinde yalnızlaşan ruhumuzun yoldaşıdır namaz.
Aynı zamanda Cennetin anahtarı namaz, şu fâni dünyanın ebediyete uzanan hasılatıdır. Namaz Allah'ın nurudur ve mü'min'in yolunu aydınlatır. Günaha karşı kalkandır ve doğru istikamette rehberidir.
Fahrî kainat Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V. ) "Abdest
alınıp bütün erkânına riayet edilerek kılınan namaz, günahlara keffârettir" buyurmuştur.
Namaz; hikmetleri ile insanı kötülük ve hayâsızlıktan alıkoyan en büyük ibadettir. Rabbimizi anmanın adıdır.
Medine'nin etrafı müşrikler tarafından kuşatılmıştı. Hendek savaşının en çetin günlerinden biri yaşanıyordu. O gün Peygamber Efendimiz (S.A.V) Öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını eda edememişti. Bunun üzüntüsüyle mübarek ağzından müşriklere yönelik şu ifadeleri telaffuz etti. "Bizi namazdan alıkoydular. Allah'ta onların evlerine ve kabirlerine ateş doldursun" buyurdular.
Rahmet Peygamber-i ( S.A.V.) 'den belki de ilk kez böyle ifadeler duyuluyordu. Risalet görevini üstlenmeden öncesinde ve sonrasında da insanlara karşı sonsuz sevgi ve merhameti; onu beddua etmekten her daim uzak tutmuştu. Peygamberlik görevinin ilk yıllarında, yanındaki çok az sayıdaki inananıyla birlikte onca sıkıntılar çekmişti. Öyleki! en sonunda kendi yurdundan hicret etmek zorunda bırakılmıştı. Tâif'te yollarına dikenler serilmiş, çocuklara taşlatılmıştı. O'yine de bedduaya başvurmamıştı. Aksine; kendisine bunları reva görenlerin hidayete ermesi için, Âlemlerin Rabbine dua ve niyazda bulunmuştu. Ancak şuanda söz konusu olan, "iki gözümün nuru" dediği namazdı ve namaz, O'nun için vaz geçilmez bir ibâdet, terk edilemez bir kulluk ölçüsüydü.
Makâlemi, Hz. İbrahim Efendimizin Kur-an'da yankılanan şu muazzam duasıyla nihayetlendirmek istiyorum!
"Rabbim; Beni ve çocuklarımı namaz kılanlardan eyle.
Rabbimiz; Duamı kabul buyur. Hesap görülecek günde, beni, anamı, babamı ve inananları bağışla" Âmin!
Allah'ın rahmeti ve mağfireti hakka tabi olanların üzerine olsun İnşallah!
Sevgi ve muhabbetlerimle...
Mehmet KORKUTATA
|
||
|