Reklamı Geç
YAZARLAR
‘Tüm İnsanlığa Açık ve Ücretsiz Gösteri’
Yusuf ALİOĞLU
03 Mart 2022 - Perşembe 14:11
3393 defa okunmuş.

Her-hangi bir mekan, ticari alan ya da işyeri.

 

Tezgahın ardında duran ve seri bir şekilde siparişleri poşetleyen tezgahtar.

 

Sarıdan kırma zemini ve gümüş ayaklı cam kafesleri ile en fazla yarım metrelik tezgah. Alışların ve satışların, arz ve talebin gerçekleştiği çok boyutlu uzam.

 

Tezgahın beri tarafında sırasını bekleyen müşteriler. Birer arketip misali talep sahipleri, ihtiyaç adresleri, arz edilene belli bir fiyattan talip olanlar yani.

 

‘Tezgahtar, tezgah ve müşteri’ üçlüsünün daracık bir mekandaki kozmolojik oyunu.

 

Kopernik evreninden yatay bir kesit gibi zaman, mekan, madde ve hareket.

 

Biraz sonra irade sahibi ya da iradesiz tüm figürler geri çekilir. Çevrimsel tarihten, helezonik fizik yasalarından bir andır aslında yaşananlar. Darabalar kapatıldığında ya da kepenkler indirildiğinde sahnede sadece kirli beyaz fayansları ile küçük bir mekan vardır artık.

 

Seçim, beğeni, sunum, değerlendirme, mübadele, ihtiyaç, ikram, kabul, ticaret hep burada mı olmuştu. Psikolojik etütler, sosyolojik kareler, kişisel yetenekler, rengarenk görüntüler, yoklama çekmeler, her kafadan ayrı sesler, kefaletler, yazılı ve sözlü akitler, farklı noktalardan tek noktaya odaklanan bakışlar.

 

Nasıl olur? Bunca durumsallık bu minik mekana nasıl sığar?

 

Cabir Bin Hayyan yüzyıllar öncesinden görmüştü bu anı.

 

Ona göre insan kabiliyeti sınırsızdı. Küçücük bir çekirdeğe devasa fikirler sığdırabilirdi. Dağları, ovaları, denizleri harflerden örülü bir heybeye koyup sırtında taşıyabilirdi. Aklını kullanabilirse mevcut malzemeden değişik varlıklar yaratabilir, doğada saklı olanı açığa çıkarabilirdi. İcat değil yani keşif. Değil mi ki bütün zerreler etkileşim halinde idi ve her zerrenin kağıda dökülebilecek, aklın arşivlerine konabilecek bir matematiği vardı.

 

Evet, Hayyan’a göre bütün duygular matematik olarak ölçülebilirdi…

 

Tezgahtar Lehistan’lı müşterileri ile 10. yüzyıldan 15. yüzyıla Arapçadan Latinceye çeviriler yapıldığını konuştukça duvarlarda bir Sibeveyh silüeti dolaşıyordu. Sesler büyük bir özgüvenle soyut bir argüman olmadıklarını haykırıyor ve ping pong topu misali tezgahın ötesine ve berisine geçip işitsel peyzajda ne cevherler saklı olduğunu gösteren tepki, davranış ve duygulara neden oluyordu.

 

İşyeri uzamında canlı ve cansız varlıklar bir harita üzerine serpilmiş sular ve kıtalar gibi duruyordu. Malta Konferansı soğukluğunun dokunmadığı her eşya Marinos’un haritasında yerini ve sınırlarını biliyordu.

 

Tezgaha serilen kumaşlar ve Zigetvarlı Köse İbrahim Efendinin kumaşa çizdiği helyosentrik sistem. Müşteriler bir hayret avcısı gibi sessiz ve keskin bakışlarla, dünyayı evrenin merkezi kılan Batlamyus jeosentriğinden Kopernik’e yani güneş merkezli evren sistemine uzanan kumaş toplarının motiflerinde usul usul yüzüyordu.

 

Bu arada, konuyla ilgili makas değişikliğinin sebep olabileceği gerilimleri yumuşatmaya ve böylece arayı bulmaya çalışan İbrahim Müteferrika ise ‘bu dini bir konu değil. Önemli olan Allah’a iman etmektir’ diyordu.

 

Alıcıların ortasında beliren Bursalı Kadızade-i Rumi ise Pisagor matematiğinin yetersizliğine dikkat çekerek ‘Geometri bilmeyen giremez’ diyen Platon’a tam destek veriyor ve ‘Filozoflar, fakihler, memurlar ve yargıçlar zinhar geometri bilmelidir’ diye avazı çıktığınca bağırıp çağırıyordu.

 

Takas ya da para ekonomisi. İkisi de bir cebir mantığı ve cebir bilgisi ile yol alıyordu. Sanki Halife El-Me’mun emir vermiş de, cebir kitapları yazılmış da, büyük küçük herkes bu ilme vakıf olmuş gibiydi. Pazar yerlerinde dinar, dirhem, sikke, akçe, fels ya da penz üzerinden üçüncü ve dördüncü derece denklemler ile sürüyordu gündelik alış verişler.

 

Sıradaki alıcılar devirdaim ettikçe dünyanın kendi etrafında döndüğüne inananların sayısı artıyor, anneler çocuklarına yeni isimler veriyordu. Çünkü müşterilerin çoğu birazdan, 10. yüzyılın ikinci yarısında Tahran’da kurulan rasathaneye gidecek yolcular gibiydiler.

 

Gıyaseddin El-Kani geometrik olmayan cisimlerin hacmini ve yüzeylerini ölçmüşse müşteriler de pekala aldıkları malzemenin hacmini ve yüzeyini ölçebileceklerdi.

 

Doğu Afrika’dan Sumatra’ya ekvatorun uzunluğu hesaplanmışsa elbette tezgahtar da kulaçla keseceği kumaşın ölçüsünü tayin edebilecekti.

 

Bu arada ‘intihal’ mi demişti abanoz saçlı, pek heyecanlı tıknaz bir alıcı. Yabancısı değildik bu filmin. Mesela birilerinin Huneyn ibni İshak’a ait tıp kitabını ‘Galen’ adıyla ya da İbni Sina’nın kitabü-ş Şifa adlı eserindeki bir bölümü de Aristo ismiyle yayınladığını silmedik daha arşivlerimizden.

 

Her şey o kadar titiz ve dakik ilerliyordu ki, sanki 7. yüzyılda bilgi üretmeye başlayan ve 15. yüzyıl sonuna kadar tüm dünyaya ürettiği bilim ve tekniği sunan bir İslam dünyası bilimler sistematiği vardı karşımızda.

 

Her şey Cabir bin Hayyan’ın gördüğü sonsuz potansiyelin bir nokta üzerinde gösteri sırasını bekler gibiydi. Ve ilgililerine sufle verir gibiydi Hayyan: ‘Noktayı açın evren olsun, evreni dürün nokta olsun.’

 

Noktanın bilgisi her yerdeydi. Galaksiler festivali, atom altı parçacıklarının gala gösterisi.

 

Bu gösteri tüm insanlığa açık ve ücretsizdi.

 

Bu gösterinin amacı ‘eşyanın künhüne vukuf yollarını yoklamaktı.’

 

Bu gösterinin konusu bildiğimiz ve bilmediğimiz her şeydi.  

 

Bu gösterinin dili Adem ve Havva’nın dili idi.

 

Bu gösterinin mekanı Bağdat’taki bir tercüme bürosu, İznik’teki bir medrese, İstanbul’daki bir külliye, Diyarbekir’de El-Cezeri’ye mihmandar bir saray, Cündişapur’daki bir şifahane,  Roma’daki bir müze (acaiphane), Viyana’daki bir rasathane, Petersburg’daki hayalhane veya komedya denilen bir tiyatro, Berlin’deki bir matbaa (tab’hane) ya da Paris’teki bir atölye olabilirdi.

 

Çünkü bilgi Ademoğlu’nun müşterek malıydı.

 

Tayy-ı zamana ya da tayy-ı mekana gerek yok. Ayaklarınızı bastığınız yerden göz retinanız üzerinde belirecek kozmik ekran için tuşa dokunmanız yeterli.

 

Seyretmeye zamanınız var mı..?

Adınız
Yorumunuz
Hiç yorum yapılmamış.

Diğer Yazıları

Selam Olsun Kubbede Hoş Sadâ Bırakanlara
1066
Bendeki Notlar -12- ‘Çocuk Kalsaydı Büyüklüğüm’
2047
Batı’da Şehir Tarihçiliği
1312
‘Yıkın Efendiler, Yıkın!’ -2-
2216
“Ağlasam sesimi duyar mısınız, Mısralarımda…”
1484
'İNSANIN DÖRT ZİNDANI'
5446
ŞEBBİHALAR HER YERDE
1115
'BİR DEĞİRMENDİ BU DÜNYA'
1204
Boşuna değildi boş olmayan hiçbir şey!
3505
Köprüler ve Çamurlu Sular
2831
Biriktirdiklerim-7-
2610
Bingöl’ün Referandum Karnesi
2979
Bingöl’de Genel Seçimlere Katılım Oranları (1950-2018)
2167
1920-2018 Yılları Arasında Bingöl’ü Parlamentoda Hangi Partiler Temsil Etti?
1877
Bingöl Yakın Siyasi Tarihinde Seçmen Davranışları (1939-2018)
2791
Siyasetin ‘Hayret’ Makamı Var Mıdır?
2531
Estetiğin Tükenişi Vicdanın Tükenişidir
1938
“Ben de adayım”
2129
Şiirin Güncesi -11: “Ben Yokum”
2521
‘Cansız Bedene Ulaşıldı’ Ne Demek?
1764
“Ya Bu Defa da Seçilemezsem!”
1898
Biriktirdiklerim-6
1734
‘Konfor Ruhun Bataklığıdır’
2011
Engerek Soyu
2462
Masanın Ötesi ve Berisi Ya da Sosyolojimizin Metafiziği
3894
Tatlı Zehirli Sulara Alışanlar İflah Olmaz Mı?
2568
Nazar Değmemiş Kapaksız Kitaplar
3260
Libası İdrarlı Adamlar
3142
“Hayatın Anlamı” Nedir?
4387
‘Ey kötülük!’
2730
Şiirin Güncesi 10: “Sonsuz ve Öbürü”
3574
'Sıkıntı yok!'
3220
Düğümlere Üfüren Mühendisler Zamanı
3341
Bendeki Notlar 11: ‘Şehir Sineması’
3063
Hakikate Tanıklık Nedir?
3002
Bendeki Notlar 10 “Kültür ve Sanat Merkezleri: Sinema, Kırtasiye, Park”
4932
Frankfurt'ta Bir Haşimi
7346
Nurettin Topçu’nun Gördüğü ‘Taşralı’
5491
Harf Eken Kelime Biçer
6428
Bir Mütevazi Monologdan Arta Kalan Sualler
4250
Çekilin aradan, maradan...
6090
'Biraz da ben konuşayım'
4999
‘Apaçık’ Şiir
5155
“Şehir’dir adım; kimlik alır, kimlik veririm.”
5335
Kitaplar Dolusu Susmak...
4279
Zamanın İdrak Sarkacına Merhaba
3895
Söz Düşerse Ne Kalır Geriye?
5309
Dayvun, Dayvun, Dayvuno / Day Qırbun Çımun Siyuno
12863
Biriktirdiklerim -5-
3206
Biriktirdiklerim -4-
3620
Biriktirdiklerim -3-
3828
Parayı Nereye Yatırmalı?
3636
Biriktirdiklerim -2-
3929
Biriktirdiklerim -1-
4016
Ne Zaman Reşit Olacağız?
5261