Ekonomik şartlardan bunaldık. Pandemi, dolar, savaş filan derken psikolojimiz iyice bozuldu. Biraz iyi şeyler yazalım; çünkü iyi sinyaller var.
Rusya’da faaliyet gösteren 5.000 batılı uluslar arası şirketin merkezini Türkiye’ye taşıması bekleniyor. Ne idüğü, ne ideceğü belli bu firmaların getireceği paralar yanında, yapacağı yatırımları, alacakları menkul ve gayrimenkulleri, istihdam sayısını ve dolaylı vergilerin yanında bir vergi dairesine tabi olup ona doğrudan öksüreceği vergileri düşünün. Fena değil..
Rusların ürettiği ve bugün kendisine ambargo koyan ülkelere sattığı mallar.. Bu mallar mutlaka üretilecek ve berikiler de mutlaka alacak. Bugün zıplayıp durduklarına bakmayın, paşa paşa alacaklar. Ticaretin, dini, mezhebi, ırkı, ahlakı, rengi, siyaseti, ideolojisi filan yoktur. Mallar, mutlaka Türkiye üzerinde kurulan paravan ya da aracı firmalar üzerinden el değiştirecektir. Kara ve deniz nakliyeleri de lojistik firmalarımız tarafından yapılacaktır. Yıkılan binaların, tahrip edilen alt yapının yeniden inşasında, hızlı, kaliteli ve ucuz iş yapma vasıflarıyla Türk müteahhitlerinin en önemli payı kapacağını düşünüyorum.
Ambargo koyulan Rus oligarkların, parasını getireceği Türkiye’den daha güvenli bir ülke yok. Bunların servetleri milyar dolarlarla ifade ediliyor. Onların, likit kıymetlerini Türkiye’ye getireceklerini ve buradan idare edeceklerini düşünüyorum. Hatta İstanbul’un bir finans merkezi olma projesini hızlandırabilirler. Dünyanın iki finans merkezinden Malezya’da yıllık 500 milyar dolar, İngiltere’de bundan kat kat fazla para hareketinin olduğunu düşünün. Mesela 3 milyar dolarlık Chelsea takımının sahibi Abramovitch, İstanbul’a geldi ve özel uçağını uzun süreli park alanına çekti. Bakarsınız İngiliz futbolunda devrim yapan bu oligark Feriköyspor’u satın alıp şampiyonlar ligi şampiyonu yapıverir.
İsrail’in, kendi deniz yetki alanında bulduğu ama satamadığı doğalgazı vardı. Güney Kıbrıs, ve Yunan adaları üzerinden bata çıka İtalya’ya oradan Avrupa içlerine ulaştıracakları projeye kimsenin kafası yatmadı. Dün hazret geldi ve muhtemelen gazı Mersin’den Avrupa’ya göndermek üzere prensip anlaşması yapıldı. Hattın inşa edilerek faaliyete geçmesi, doğalgazın karaborsaya düştüğü bu zamanda çok hızlanacaktır. Bunun ekonomik getirisi tabii ki önemli ama ondan daha önemli bir şey var ki İsrail ve Avrupa’nın, vanası bizim elimizde olan boru hattından akan gaza mecbur kaldıkları durumda Filistin devletini tanımak zorunda kalacaklarını düşünüyorum. Mutlaka başka önemli sebepler de var ama böyle bir durumun Arap dünyası üzerinde bize katacağı prestiji bir düşünün.
Yarın Mitçotakis geliyor. İktidara geldiğinden beri Miço, Türkiye korkusuyla battı balık hesabı, aşırı silah alımı yaparak zaten çökmüş ekonomisine yük üzerine yük bindirdi. Adam yerine konulduğunu düşünerek güya uluslar arası ittifaklar kurmaya çalıştı. Karabağ savaşı sırasında Aliyev’e dışişleri bakanını gönderip fitne kurcalamaya çalışması tam bir komediydi. Ama yarın bizden doğalgaz istemeye geliyor. Daha dün Avrupa’yı bize karşı kışkırtan Yunanistan’a bakar mısınız? Bence dünyanın en büyük açık deniz hidrokarbon arama yapabilen gemi filosuna sahip ülkemize Ege ve Akdeniz’de arama çalışmaları yapmanın önü açılacaktır.
Tabi, yağlı tohum, hidrokarbon, buğday gibi aşırı fiyatlanan mallara ve doların yükselişine bir çözüm bulmak gerekiyor. Ben, petrol ve doğalgaz fiyatlarının eski seviyelerine döneceğini, yağlı tohum fiyatlarına bağlı olarak yem ve et fiyatlarının yükseleceğini, buğdayı zamlı olarak alsak da tedarikinde bir problem yaşamayacağımızı düşünüyorum. Ayrıca Suriye ve Libya başta olmak üzere özellikle Afrika'daki birçok ülkede etkilerinin zayıflayacağını ve Türkiye'ye yeni etki alanları açılacağını düşünüyorum.
Dün, muhalefet, dünyada yalnız kaldık diye bas bas bağırıyordu. Şimdi dünya bizim peşimizde koşuyor. Dirayet budur işte. Devletimiz, en zor zamanlarımızda bile Akdeniz’de, Ege’de, Karabağ’da, Libya’da, Suriye’de politikalarından asla taviz vermedi. Bugünkü vasat, o zamanki dirayetimizin eseridir. Geri adım atsaydık şimdi kıytırık bir Ortadoğu devleti konumunda olacaktık. Dünyanın gözü Antalya’da Rusya-Ukrayna görüşmelerinde iken Kemal Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır’a gidip ‘her ne pahasına olursa olsun barışı tesis edeceğim. Türkiye’ye ve bölgeye huzur getireceğim’ diye konuşmalar yapması Türk siyasi hayatında ibretlik bir konu olarak ilerde derslerde anlatılacaktır. ‘CHP varken düşmana gerek yok’ diyen Devlet Bahçeli’nin ellerinden öperim. ‘Sen de ambargo koy’ diyen Biden’ın muhatabının Kemal Kılıçdaroğlu olduğunu düşünün ve devletin nerden nereye geldiğinin sebebini anlayın.
Savaşta taraf olanların hepsi kaybetmiştir. Ukrayna, Rusya, Batı, Amerika, Çin, NATO.. Avrupa’nın bütünleştiği, NATO’nun öneminin anlaşıldığı yorumlarına bakmayın. Hepsi kısa vadeli sonuçlardır. Orta ve uzun vadede, Ukraynalı mültecilerin 2 milyondan 20 milyona çıktığında ki bugün savaş bitse bu değişmez, ambargonun bedellerini ödeme günleri geldiğinde, NATO’nun güvenilmez bir Amerikan sömürge organizasyonu olduğunu gören küçük devletlerin yeni arayışlara girdiğinde kaybedenler kabak gibi meydana çıkar.
Devletimizle açıkçası gurur duydum. Devlet geleneklerimizi iyi idrak etmiş olarak bizi yönetenlerden Allah razı olsun..
|
||
|