Reklamı Geç
YAZARLAR
Hakikate Tanıklık Nedir?
Yusuf ALİOĞLU
20 Mart 2022 - Pazar 17:52
2998 defa okunmuş.

Geleneksel veya modern, dini veya seküler kısacası bütün ideolojik aidiyetlerden bağımsız olarak kabul edilmelidir ki ‘hakikat’ tektir.

 

Varlık, oluş, bilgi, akletme gibi temel parametreler de hakikatin tekliğini anons eden dağıtıcı ana santrallerdir.

 

Ancak bunun yanında hakikatin ‘ne’ olduğuna dair tanımlar ise insanlık tarihi kadar eski ve insan teki kadar çeşitlidir.

 

Örneğin birçok filozof felsefeyi ‘hakikati araştırmak’ şeklinde tanımlar. Semavi dinler kendilerini hakikatin nihai ve tek sözcüsü olarak sunar. Özne kurucu modern söylemlere veya yeni entelektüel kavrayışlara bakıldığında da bütün zihinsel uğraşılar bir hakikat tanımı içindir.

  

İnsanoğlu, yaşadığı dönemin şartları, içine doğduğu sosyo kültürel çevre, aldığı eğitim, sosyalleştiği süreçlere ait zihinsel ve pratik malzemeler, yaşadığı yüzyılın paradigması ile yerel ve küresel gelişmeler gibi girdilerle hakikate yani iyi ve doğru olana dair tutumlar geliştirir.

 

Bu tutumların merkezinde ‘tanımlama’ vardır. Direk ya da dolaylı tanımlama eylemi üzerinden zihin inşa edilir, tarafgirlikler sağlanır.

 

Zira insan ancak tanımladığının arkadaşı, yoldaşı, mü’mini, savaşçısı, savunucusu, sürdürücüsü olur.

 

Bu açıdan bakıldığında tanımlama güdüsü bir yandan ‘ikna edici, diriltici, müjdeci' bir yandan ise 'kışkırtıcı, tahrif edici, iktidar ve tahakküm ilişkilerini kurucu ve sürdürücü’ yanlarıyla hep olagelmiştir.

 

Adem ve Havva’nın ‘yasak ağaç’ metaforuna dair isabetsiz etütleri tanımlamaya dair ilk beşer teşebbüsü olarak anılabilir:

 

Tanımlamaya teammüden teşebbüs.”

 

Bu teşebbüsün muharrik dinamikleri arasında beşerin irade ve özgürlük konusunda, Marksist literatürden hareketle söylersek, bir tür ‘kendi için’ tanımlama denemesi vardır.

 

Göklerin tanımından farklı olarak, toprak, ateş, su ve havanın tanımdır bu.

 

Sınırsız mülkiyet ve ölümsüzlük itkileri ile ete kemiğe bürünmüş bu ilk davranış beşer kaynaklı ilk tanımlama eylemidir.

 

Benzer şekilde Adem’in iki oğlu Habil ve Kabil’in rablerine sundukları sunak konusundaki tutum ve tercihleri de birer tanımlama denemesidir.

 

Rabbin hoşnutluğuna dair birer talep denemesi de denebilir bu duruşlara.

 

Dikkat edilirse, iki olayda da yüklenilmiş bazı ön bilgilerin yarattığı bir düşünme uzamında gerçekleşen zihinsel hareketlilik vardır.

 

Ancak, bu hareketliliklerden yani tanım eylemlerinden kimi isabetli kimi de isabetsiz şekilde neticelenmiştir.

 

Yani, iyilerin de kötülerin de birer hakikat yani iyi ve doğru tanımları hep olmuştur. İyinin de kötünün de sevk ve yönetmeye, isimlendirme ve kategorize etmeye dair birer aklı vardır.

 

Sadece kullandıkları hammadde, üretim süreçlerinin teknik boyutu ve fayda kelimesine yükledikleri mana farklıdır.

 

Vakıa şu ki, ikisi de imal ettikleri neticeye ‘hakikat’ yani ‘doğru’ ve ‘güzel’ diyerek kendilerini merkeze almaktadır.

 

Oysa yukarıda da söylediğimiz gibi, ‘hakikat, insanın tanımından bağımsız bir hikayeye, eşya ve insan fıtratına içkin bir tabiata, zamanın ve mekanın fevkinde değişmez bir öze ve bu özde saklı kozmik uyum ve barışa sahiptir.’

 

Düşünce tarihi yolculuğunda insan, hakikatin karakterine ve olgusal yanlarına dair bazı bilgi kümelerine ulaşmış, bunları sahiplenmiş ve sonraki zamanlara taşımıştır.

 

Mesela ‘yalan söylemenin, çalmanın, adam öldürmenin’ tüm zamanlarda ve mekanlarda yanlış davranışlar olarak imlenmesi bu meyanda anılabilir.

 

Buradan bakıldığında şunu söyleyebiliriz: İnsanlığa dair ortak aklın yakaladığı, koruduğu ve sonraki zamanlara ulaştırdığı böylesine zamanlar ve mekanlar üstü hakikat parıltılarına kulak kesilmek, gereğini yapmak ve aksi uygulamalara itiraz ederek sesini yükseltmek, hayır diyebilmek ‘hakikate tanıklık’tır.

 

Yani ‘saf bilgi ve özgün pratik’ ile ortaya konmuş davranışlar ancak ‘hakikate tanıklık’tan birer numunedir.

 

Hakikate tanıklıktan söz edebilmek için, ‘bilginin özümsenmiş olması pratiğin de özümsenmiş bilgiden istifade ile gerçekleşmiş olması gerekir.’

 

Buraya kadar söylemek istediğimiz kısaca şudur:

 

Hakikate şahitlik öncelikle bir anlama ve çıkarım yani tanımlama meselesidir. Dolayısıyla hem teorik hem de pratik yanları vardır.

 

Tanıklık için hakikate dair tanımınızın ne olduğu sorunsalı ve bunun genel geçer bilgi kriterleri, saf bilgi ya da özümsenmiş bilgi karşısındaki durumu ilk aşamadır.

 

Bu aşamanın analitik akla, gelişmiş ve doyurucu zihinsel arka plana, güçlü metinlere, sağlam söylemlere ihtiyacı vardır.

 

Çünkü boş sayfaya (tabula rasa’ya) doldurduğunuz ve siz orijinli olan tanımın, klasik ve modern metinler karşısında ilmi bir ciddiyetinin, dışarıdan ilgilenenleri meşgul edecek bir müktesebat ve derinliğinin, inananları da ikna, ihya ve inşa edecek iç tutarlılığının ve sürdürülebilirliğinin olması gerekir.

 

Aksi takdirde; acıktığında putlarını yiyen cahiliye aklının, öfkelendiğinde çocuklarını yiyen ihtilallerin, başaramadığında yoldaşlarını revizyonist diye infaz eden müzmin kliklerin, tezleri çürütüldüğünde düşünenleri heterodoks ilan eden çok renkli ortodoksların, iktidarda yıprandıkça hırçınlaşan ve muhalif olan herkesi işbirlikçi, hain, asi ve şaki ilan eden güç sarhoşlarının ‘hakikate tanıklık’ basitliği, tutarsızlığı ve komikliği ile malul trajik hikayeler yumağına dönüşürsünüz.

Adınız
Yorumunuz
Hiç yorum yapılmamış.

Diğer Yazıları

Selam Olsun Kubbede Hoş Sadâ Bırakanlara
1059
Bendeki Notlar -12- ‘Çocuk Kalsaydı Büyüklüğüm’
2044
Batı’da Şehir Tarihçiliği
1311
‘Yıkın Efendiler, Yıkın!’ -2-
2212
“Ağlasam sesimi duyar mısınız, Mısralarımda…”
1483
'İNSANIN DÖRT ZİNDANI'
5442
ŞEBBİHALAR HER YERDE
1111
'BİR DEĞİRMENDİ BU DÜNYA'
1202
Boşuna değildi boş olmayan hiçbir şey!
3504
Köprüler ve Çamurlu Sular
2827
Biriktirdiklerim-7-
2608
Bingöl’ün Referandum Karnesi
2976
Bingöl’de Genel Seçimlere Katılım Oranları (1950-2018)
2165
1920-2018 Yılları Arasında Bingöl’ü Parlamentoda Hangi Partiler Temsil Etti?
1875
Bingöl Yakın Siyasi Tarihinde Seçmen Davranışları (1939-2018)
2786
Siyasetin ‘Hayret’ Makamı Var Mıdır?
2530
Estetiğin Tükenişi Vicdanın Tükenişidir
1938
“Ben de adayım”
2127
Şiirin Güncesi -11: “Ben Yokum”
2519
‘Cansız Bedene Ulaşıldı’ Ne Demek?
1762
“Ya Bu Defa da Seçilemezsem!”
1893
Biriktirdiklerim-6
1731
‘Konfor Ruhun Bataklığıdır’
2008
Engerek Soyu
2461
Masanın Ötesi ve Berisi Ya da Sosyolojimizin Metafiziği
3892
Tatlı Zehirli Sulara Alışanlar İflah Olmaz Mı?
2566
Nazar Değmemiş Kapaksız Kitaplar
3259
Libası İdrarlı Adamlar
3140
“Hayatın Anlamı” Nedir?
4385
‘Ey kötülük!’
2727
Şiirin Güncesi 10: “Sonsuz ve Öbürü”
3573
'Sıkıntı yok!'
3216
Düğümlere Üfüren Mühendisler Zamanı
3338
Bendeki Notlar 11: ‘Şehir Sineması’
3061
‘Tüm İnsanlığa Açık ve Ücretsiz Gösteri’
3392
Bendeki Notlar 10 “Kültür ve Sanat Merkezleri: Sinema, Kırtasiye, Park”
4932
Frankfurt'ta Bir Haşimi
7343
Nurettin Topçu’nun Gördüğü ‘Taşralı’
5490
Harf Eken Kelime Biçer
6422
Bir Mütevazi Monologdan Arta Kalan Sualler
4249
Çekilin aradan, maradan...
6085
'Biraz da ben konuşayım'
4992
‘Apaçık’ Şiir
5152
“Şehir’dir adım; kimlik alır, kimlik veririm.”
5332
Kitaplar Dolusu Susmak...
4274
Zamanın İdrak Sarkacına Merhaba
3893
Söz Düşerse Ne Kalır Geriye?
5304
Dayvun, Dayvun, Dayvuno / Day Qırbun Çımun Siyuno
12862
Biriktirdiklerim -5-
3203
Biriktirdiklerim -4-
3616
Biriktirdiklerim -3-
3827
Parayı Nereye Yatırmalı?
3633
Biriktirdiklerim -2-
3926
Biriktirdiklerim -1-
4015
Ne Zaman Reşit Olacağız?
5256