Yusuf ALİOĞLU “Ben de adayım”
Yazı Detayı
23 Mart 2023 - Perşembe 22:56 Bu yazı 1531 kez okundu
 
“Ben de adayım”
Yusuf ALİOĞLU
 
 

“Bu metin, özgür irademle, bilerek, isteyerek, teammüden vücuda getirilmiş, hakikat uğruna her harfi özenle ve emekle seçilmiş, ruhumdan ruh üflenmiş bir metindir.” dedi.

 

Salon bir an buz kesti. Konuşmacının ne demek istediği pek de anlaşılmamıştı. Dinleyiciler pür dikkat kesilmiş, aday adayının başka neler diyeceğini merak etmişlerdi.  Özgürlük, irade, emek, seçim, hakikat, sorumluluk, ruh gibi kelimeler bu ortamların pek de aşina olduğu kelimeler değildi çünkü.

 

İşin künhüne varmak için sessizlik daha bir derinleşti. Oturanlar kürsüye bakakalmış, yürüyenler oldukları yere çivilenmiş gibiydi. Zaman durmuş, içinden sadece merak isimli bir kırkayak yürüyordu sanki. Kameralar ona yöneldi, mikrofonlar ona uzatıldı, bakışlar ona kitlendi.

 

İç seslerini duyan bir kayıt cihazı olsa masaların ardına gizlenmiş aday adaylarını, üyeleri, yöneticileri tek tek dinleyip içlerinden geçirdiklerini kaydedebilirdi.

 

Mesela orta sıranın en arkasında oturan salaş giyimli eski başkan, ‘Bu da nereden çıktı şimdi. Toplantının ahengini bozacak, olur olmaz konularla gündemimizi değiştirip vakit kaybettirecek.’ diyordu.

 

Divan başkanı ise, ‘Arkadaşları uyarmıştım. İşte böyle patlar elinde. Bu adamın ne işi var burada. Her parayı basan aday olursa böyle olur işte.’ diye mırıldanıyordu.

 

Aday adaylarından bir diğeri ise farklı düşünüyordu. ‘Oh! ne güzel. Daha başlamadan elendi demektir. Bir rakip daha geride kaldı demektir. Oh, ohh!’

 

Gözlemci sıfatı ile ön sıralarda oturan siyah renk gözlüklü vekil ise hızlıca notlar alıyordu. Mal bulmuş mağribi gibi sevinçliydi. Zira merkeze yazacağı raporda klasik ve rutin ifadelerin dışına çıkacak, bulduğu zararlı madeni tahlil için laboratuvara göndertecek ve kesinlikle bu hizmeti karşılıksız kalmayacaktı. Belki de yakınlaştırılanlardan olacaktı.

 

“Bu toprakların insanları! Ataları bu toprakların altında yatan, kordon bağlarını bu topraklara gömmüş ve evlatları bu topraklara kök salmış insanlar! Hem bu toprakları imar etmiş isimsiz ruhlara yakın olabilmek hem de alın teri ile bu topraklara can katmaya çalışan tüm emekçiler için adayım” dedi. 

 

‘İşte’ dedi yelpazeyle serinlemeye çalışan koltuk değnekli, kilolu adam. ‘Emek, işçi, alın teri, toprak’ bunlar öncekilerin masalları. Ne diyeceğini pekala anladım. Ne işin var senin buralarda, git Moskova’ya, Çin’e, Küba’ya. Hem biz kimleri göndermedik ki oralara. Git haydi; şiirlerini, yazılarını oralardan yazar, nutuklarını oralardan atarsın.’

 

“Bu topraklarda yaşanmış her türlü etnik, dini, kültürel, ideolojik zulmün gün yüzüne çıkarılması, mazlumların hakkının zalimlerden alınması, mağdurlardan özür dilenmesi ve tazminat ödenmesi; ikisi de yaratılmış ve eşit birer kul olan insanların ne zalim ne de mazlum olmaması için gerekli hukuki tedbirlerin alınması, idarenin aklının ve organlarının yeniden yapılandırılması, toplumsal uyumun ikamesi ve idamesi için adayım.”

 

Bu sözlerin duş etkisi yaptığı patlak gözlü aday avurtlarını şişirdi, gerindi, ölçtü biçti, sağa sola baktı, tepkisine şerik aradı, güven içinde olduğu bu topluluğa beden diliyle rahatsızlığını duyurmak istedi. ‘Geçmişteki hatalardan beraat, mazlumlara el uzatmak ve özür dilemek, toplumsal sözleşme misali herkesin salt insan olarak yönetim süreçlerine katılabilmesi, ideolojik angajmanlardan kurtularak hep birlikte hakikati inşa için çalışmak da neyin nesiydi. Bu cümleler resmen anarşi kokuyordu. Ayrılıkçı, yıkıcı mihrakların laflarıydı bunlar. Büyümemizi, gelişmemizi istemeyen dış güçlerin adamı olmalıydı bu aday.’

 

“Kıymetli dinleyiciler, herkesin nerede durduğunu bildiği adam gibi bir farklılaşmaya ihtiyacımız var. Hamasete ve kutuplaşmaya değil kültürleşmeye ihtiyacımız var. Birbirimizi dinlemeye ve güzel olan yanlarımızı paylaşmaya, çoğaltmaya, birlikte sürdürmeye ihtiyacımız var. Unuttuğumuz güzellikleri, hayat veren doğruları yeniden diriltmek üzere adayım.”

 

‘Küstah’ dedi ve yutkundu yaşlı kurt denilen aday. Gözlük camını silerken bir yandan da söyleniyordu: ‘Kalkmış müesses nizama ayar vermeye çalışıyor. Şu kadar yıllık devlet geleneğimiz var. Bunca büyük lider geldi geçti. Hiçbiri bunları akletmedi de sen mi akledeceksin. Senin şu birkaç cümlen mi kurtaracak devleti ve milleti. Daha önce hiç böyle şeyler duymadık. Doğrusu fark edilmek için garip şeyler söylüyorsun.’

 

“Her türlü ayrımcılıktan ve nefret söyleminden uzak durmak için, sosyal linçlere ve şovenist tutumlara karşı durmak için adayım. Hukukun üstünlüğü ve özgürlüklerin bütünlüğü için adayım. Şiddete açılmayan her söylem özgürce örgütlenebilmeli ve anayasal bir hak olarak ifade özgürlüğünü kullanabilmelidir. Kendisi gibi düşünmediğim adamların fikirlerini rahatça konuşabilmeleri ve bundan dolayı sorumlu tutulmamaları için adayım.”

 

‘İşte bunları söylemeyecektin’ dedi kamburu çıkmış, kır saçlı divan kurulu üyesi. Ağzındaki karanfili kavga edercesine çiğnedi, hışımla bir sağa bir sola kırdı çenesinin dümenini. “Üç kelime öğrenen başlıyor özgürlük nutukları atmaya. Devlet yönetmek o kadar kolay mı kardeşim. İç dengeler, uluslararası dengeler, sermaye çevreleri, merkez çevre ilişkileri, bürokrasi, baskı grupları, medya, daha kimler yok ki bu denklemde. Boş konuşuyor, boş.’ dedi.  

 

“Korkutan, sindiren, hükmeden, büyük anlatılar üzerinden endoktrine eden, zorla sevdiren, yeryüzünde benden büyüğü yoktur diyen ve kendisini tanrının düzenleyen parmağı gibi gören soğuk canavarların en soğuğu devlete karşı insanın eşref-i mahlukat ve biricik olduğunu haykıracak bir söylem için adayım. Devlete göre tarih değil, tarihe göre devlet diyebilmek için adayım. Dini, eğitimi, sermayeyi, kültürü, sembolleri, hukuku, gelenek ve görenekleri,  tarihi, coğrafyayı ve tarihteki büyük isimleri ideolojik aygıt olarak kullanan ve kitleleri şahsiyet yoksunu kılan doğulu ve batılı her uygulamaya ‘hayır’ demek için adayım.”

 

Kurul görevlileri hızlıca notlar biriktiriyordu. Kırmızı mürekkebin aktığı not defterlerinde olmadık harfler görülmedik şekiller alıyor, sayfalar bir bir tükeniyordu. ‘Ne doğu ne batı’ da ne demekti? Sağ ve soldan başka ne vardı ki. Üçüncü halin mümkünlüğüne kapı aralayan bu laflar sakıncalıydı elbette. Yoksa bağlantısız ülkelerin aramıza koyduğu bir kulak mıydı?

 

Tüm televizyon ve radyo programları yarıda kesilmiş, yerli ve yabancı ajanslar bir anda canlı yayına geçmiş, dünyalılar içlerinden birinin kendilerinden farklı cümleler kurmasını ilgi, hayret, nefret ve şaşkınlıkla izliyordu. Post empresyonist bir resme bakar gibiydiler. Bildikleri harflerden farklı sesler çıkıyor, notaların matematiksel değerleri değişmişti sanki. En kesif muhalifler bile kendilerini dinlemekten alıkoyamıyor, daha neler diyecek diye merakla izliyorlardı.

 

Konuşmacı bu anı iyi koklamış ve kalplere nüfuz edecek cümleler için bir daha mikrofona uzanmıştı. “Meramım ve maksadım için son sözlerimi söyleyerek huzurlarınızdan ayrılmak istiyorum.” dedi ve zamanları, mekanları, isimleri aşarak ilkesel mecralara açılan ve kayaları parçalayan bir çağlayan gibi çağın yüzüne çarpan sözlerini şöyle tamamladı: 

 

“Öldürmeyecek, zina etmeyecek, çalmayacak, yalan şahitlik yapmayacak, iftirada bulunmayacak, ekini ve nesli koruyacak, insanlığın ortak değerlerini yine tüm insanlık için yarınlara taşıyacak, komşu evin, şehrin ve ülkenin sınırlarını taciz etmeyecek, kamunun malını aziz bir emanet bilecek, istişare edecek, ehliyet sahiplerini gözetecek, ilimde derinleşenleri söz sahibi kılacak, adilce bölüşecek, biriktirme hırsıyla gözleri dönmeyecek, ötekine kurt olmayacak, kendini büyük balık ötekini küçük balık ve kendini efendi ötekini köle görmeyecek bir düzen için adayım.

 

Konformizmin her türlüsüne kafa tutmak, popülizmin her rengine bariyer olmak, kolonyalizmin her çeşidine hayır demek, statükoculuğun ve rantçılığın her biçimine savaş vermek, omurgasızlığın sağına soluna ayar vermek, kısacası rahatsız etmek için adayım.

 

Herkes için adaletin ve herkes için merhametin uygulandığı; en üstün değerin ‘düşünce ve eylem birlikteliği’ olduğu; etnik, dini ve kültürel renklerin çoğulculuk potasında korunduğu ve sokaklarında vicdanın ete kemiğe büründüğü, şehirlerinde adam gibi adamların yetiştiği bir düzen için adayım.

 

Evet! Ben de adayım.”

 
Etiketler: “Ben, de, adayım”,
Yorumlar
Yazarın Diğer Yazıları
22 Nisan 2025
'İNSANIN DÖRT ZİNDANI'
221 Okunma.
16 Mart 2025
ŞEBBİHALAR HER YERDE
352 Okunma.
09 Mart 2025
'BİR DEĞİRMENDİ BU DÜNYA'
233 Okunma.
08 Eylül 2023
Boşuna değildi boş olmayan hiçbir şey!
2530 Okunma.
17 Ağustos 2023
Köprüler ve Çamurlu Sular
2059 Okunma.
13 Temmuz 2023
Biriktirdiklerim-7-
1970 Okunma.
27 Mayıs 2023
Bingöl’ün Referandum Karnesi
2183 Okunma.
07 Mayıs 2023
Bingöl’de Genel Seçimlere Katılım Oranları (1950-2018)
1602 Okunma.
29 Nisan 2023
1920-2018 Yılları Arasında Bingöl’ü Parlamentoda Hangi Partiler Temsil Etti?
1284 Okunma.
24 Nisan 2023
Bingöl Yakın Siyasi Tarihinde Seçmen Davranışları (1939-2018)
1921 Okunma.
11 Nisan 2023
Siyasetin ‘Hayret’ Makamı Var Mıdır?
1768 Okunma.
05 Nisan 2023
Estetiğin Tükenişi Vicdanın Tükenişidir
1243 Okunma.
18 Şubat 2023
Şiirin Güncesi -11: “Ben Yokum”
1770 Okunma.
18 Şubat 2023
‘Cansız Bedene Ulaşıldı’ Ne Demek?
1136 Okunma.
18 Şubat 2023
“Ya Bu Defa da Seçilemezsem!”
1204 Okunma.
18 Şubat 2023
Biriktirdiklerim-6
1188 Okunma.
18 Şubat 2023
‘Konfor Ruhun Bataklığıdır’
1347 Okunma.
08 Kasım 2022
Engerek Soyu
1750 Okunma.
16 Eylül 2022
Masanın Ötesi ve Berisi Ya da Sosyolojimizin Metafiziği
3284 Okunma.
05 Eylül 2022
Tatlı Zehirli Sulara Alışanlar İflah Olmaz Mı?
1851 Okunma.
22 Ağustos 2022
Nazar Değmemiş Kapaksız Kitaplar
2613 Okunma.
02 Ağustos 2022
Libası İdrarlı Adamlar
2490 Okunma.
27 Haziran 2022
“Hayatın Anlamı” Nedir?
3763 Okunma.
21 Haziran 2022
‘Ey kötülük!’
2047 Okunma.
24 Mayıs 2022
Şiirin Güncesi 10: “Sonsuz ve Öbürü”
2855 Okunma.
05 Mayıs 2022
'Sıkıntı yok!'
2538 Okunma.
19 Nisan 2022
Düğümlere Üfüren Mühendisler Zamanı
2672 Okunma.
08 Nisan 2022
Bendeki Notlar 11: ‘Şehir Sineması’
2341 Okunma.
20 Mart 2022
Hakikate Tanıklık Nedir?
2420 Okunma.
03 Mart 2022
‘Tüm İnsanlığa Açık ve Ücretsiz Gösteri’
2665 Okunma.
09 Şubat 2022
Bendeki Notlar 10 “Kültür ve Sanat Merkezleri: Sinema, Kırtasiye, Park”
4288 Okunma.
13 Aralık 2021
Frankfurt'ta Bir Haşimi
6657 Okunma.
17 Kasım 2021
Nurettin Topçu’nun Gördüğü ‘Taşralı’
4412 Okunma.
09 Eylül 2021
Harf Eken Kelime Biçer
5630 Okunma.
24 Ağustos 2021
Bir Mütevazi Monologdan Arta Kalan Sualler
3497 Okunma.
24 Haziran 2021
Çekilin aradan, maradan...
5289 Okunma.
15 Haziran 2021
'Biraz da ben konuşayım'
4214 Okunma.
28 Mayıs 2021
‘Apaçık’ Şiir
4308 Okunma.
06 Mayıs 2021
“Şehir’dir adım; kimlik alır, kimlik veririm.”
4470 Okunma.
22 Nisan 2021
Kitaplar Dolusu Susmak...
3488 Okunma.
16 Nisan 2021
Zamanın İdrak Sarkacına Merhaba
3106 Okunma.
23 Mart 2021
Söz Düşerse Ne Kalır Geriye?
4480 Okunma.
18 Ocak 2021
Dayvun, Dayvun, Dayvuno / Day Qırbun Çımun Siyuno
11508 Okunma.
22 Aralık 2020
Biriktirdiklerim -5-
2376 Okunma.
10 Aralık 2020
Biriktirdiklerim -4-
2843 Okunma.
04 Aralık 2020
Biriktirdiklerim -3-
3014 Okunma.
30 Kasım 2020
Parayı Nereye Yatırmalı?
2824 Okunma.
26 Kasım 2020
Biriktirdiklerim -2-
3215 Okunma.
16 Kasım 2020
Biriktirdiklerim -1-
3288 Okunma.
19 Ekim 2020
Ne Zaman Reşit Olacağız?
4457 Okunma.
Haber Yazılımı